Kalem, güzel kalem

Çarşamba, Kasım 23, 2005

ÜFF! Nasıl da birikmiş!

Yahu ellidokuzbin gündür evde birşey yazıyorum ama hep unutuyorum internete girerken yanıma almayı kalıyor bilgisayarda. Toplayıp da geldim bu sefer. Buyrın okuyun. Ruh halim ne kadar değişken, nasıl bir manyağım bir kez daha seyredin.

Ne zor şey şu insan ilişkisi be! Yetti ya gerçekten. Yani bir yer geliyor, yalanlar arasında gerçeği bulup tutunmaya çalışıyorsun, uğraşıyorsun kendini kaybetmemeye. Sonra öyle bir nokta geliyor ki, yalanlar arasında gerçeğini saklamak için söylediğin yalanlar; seni de bir yalancı yapıyor.
Tamam, gerçek çıkıyor ortaya. Ama sonra bir bakıorsun, yalancı durumuna düştüğün durum da koca bir yalandan ibaret. Gerçekten sıkıldım. Niye herkes samimi davranmıyor ki?
Oysa herkes samimi olsa, ne güzel olurdu dünya. Bir kere herkes özgün olurdu, herkes özel olurdu. Bir de samimiyetin getirdiği kabullenmeyle birleşince, birbirinden apayrı; fakat birbirini kabullenmiş; yargılayıp dışlamak yerine, anlayıp kucaklayan bir toplum oluşurdu.
Ya da oluşmazdı, ne de olsa insanız.Ama biz niye çekiyoruz bunun cefasını? Cahillik mutluluk mu acaba gerçekten? Yoksa asıl cahiller bizler miyiz? Ulan bir kere şöyle istiyorum düşünmesem. Salllaaa yaaa desem. Yok. Mutlaka acaba öyle mi olur, böyle yapsam şöyle olur, şöyle olursa ne olur... Bir strateji silsilesi sürüp gidiyor. Oysa bu sorunlara sebep olanlar arsız arsız, pişkin pişkin, vurduymaz bir halde, hiç vicdan kaygısı olmadan yalanlar söyledikleri yetmiyormuş gibi, bir de bu yalanları diğer insanların gerçeği haline getirmeye uğraşıyorlar. Rahatlar, hem de çok.
Peki ister miydim farklı olmayı? Hayır. Yani bazen lanet ediyor insan, keşke bilmeseydim, görmeseydim, anlamasaydım da düşünmeseydim diye. Ama bu bir kaç dakikadan fazla sürmüyor. Açıkçası, ne olursa olsun; kör bir mutluluktansa, sancımın farkında olmayı isterim.
Niye yazdım bu kadar şeyi? Kim ne anladı? Bilmiyorum ama sanırım herkes, en azından belli noktalarda kendine dair birşeyler bulmuştur. Ne de olsa her birimiz, yalanlar denizinde sürüklenen gerçek birer tahtaya tutunmaya çalışıyoruz.
Bu arada geçenlerde yazdığım deneme mi desem, yazıya diyeyim, eleştiri geldi. Başta karşı çıktıysam da, yanlış kelime kullandığım için karşı tarafın farklı yorumladığını sanıyorum, hata bende sanırım. Hayat, hayattır derken, bahsettiğim hayat, bizlerin hayatından ziyade, genel varoluş ve gerçeklikti. Yoksa tabi ki hayatlarımız değişebilir, buna katılıyorum; ama hala asıl varoluş bizden bağımsız ve sabittir demekte de ısrarcıyım =)
Saygılarımla
Not: Compatek fuarına gittik bizim grup İzmir'de... Güzeldi. Tost yeme hatasına düştük ama sonra etraftan kopardığımız şekerlemeler yediğimiz kazığın acısını unutturdu. Sanırım. Hacı? =)

------------
Ustalara Saygı Kuşağı
Main Title
Kafamda kimi küçük, kimileri diğelerinden daha büyük zibilyon dert düşünürken, kendime gelmek için ne yaptım? Çayımı koydum, bilgisayarımı açtım. Media player'a girdim ve bastım Star Wars Main Title'ı.
Imperial MarchŞimdi değişti parça. Düşünüyorum da, büyük adamlar olmadan küçükler nice olurdu. Kastım sadece politikacılara veya ne bileyim askeri/siyasi liderlere değil. Mutlaka, bir Atatürk gelmeseydi dünyaya; dünya şu an apayrı bir yer olurdu. Lincoln olmasaydı, Hitler doğmasaydı, Churchill varolmasaydı... diye gider liste. Belki bunların her biri dünya ve insanlığın yararına yaşamadılar. Ama yine de dünyayı değiştirdiler ve şu anki haline gelmesinde payları var. Kant'çıyım o açıdan biraz (yanılmıyorsam tabi. felsefe bilgimle pek gurur duyabileceğimi sanmıyorum, zira yok öyle birşey), niyetleri daha önemli benim için.
Duel of FatesKim bilir, belki Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmasaydı, öyle bir olay zinciri yaşanacaktı ki; dünya beklenmedik bir şekilde düzene girecekti. Fantazi tabii ki, olası değil. Ama yine de Atatürk suçlanamazdı, zira o haklı bir amaç uğruna mücadele verdi.
Her neyse yahu, nereye kaymışım. Yani büyük adamlar sadece bu isimler değil. Yo hayır, bilim adamları da değil. Evet İbn-i Sina, Newton, Einstein, Curie, El-Cezeri vs olmasaydı yine farklı bir dünyada yaşıyor olurduk. Ama benim dikkat çekmek istediklerim sanatçılar.
Eğer Mozart, Schubert hiç yaşamamış olsaydı ne olurdU? Ya da ne bileyim, Şebnem Ferah müzik yapmasaydı...
End CeremonyJohn Lennon serseri bir müzisyen yerine bir politikacı falan olsaydı? James amca metallica'yı kurmak yerine, veremle savaş dispansei kursaydı? Sadece önde duran isimler değil... Matt Uelmen, Toshiro Masuda, Jason Hayes olmasaydı? Siz sayın söyleyin.
Ne yapardık o zaman yahu? Kafamızı rahatlatmak, hüznümüzü kırmak, hüznümüzü artırmak, depresyona girmek, depresyondan çıkmak için ne dinlerdik? Diablo 2 veya World of Warcraft oynarken ne gibi müzikler çalardı? Naruto'da nasıl parçalar olurdu arkaplanda?
En can alıcısı.. Imperial March nasıl birşey olurdu?
Sadece müzik de değil. Ya George Lucas gençken kaza geçirmeyip araba yarışçısı olarak devam etseydi hayatına? Ya Jackie Chan hiç hollywood'a gelmemiş olsaydı? Ya Peter Jackson fantastik kurguyla ilgilenmiyor olsaydı? Ya Lynch, Tarantino politikaya girmiş olsaydı? Stanley Kubrick kendini dağa taşa verip "medeniyete" hiç inmeseydi? Hitchcock asker olsaydı?
Imperial March (Metallica Cover)
Peki ya Shakespear? Peki ya Van Gogh? Homeros? Gaiman? Tolkien? Poe?
Dünya gerçekten garip bir yer olurdu sanırım.
Tüm Star wars parçalarım bitti. Şimdi arkada Green Day/American Idiot çalıyor. Uff, bu konuda çok şey yazılabilir. Ama daha uzatmak istemiyorum. Ne yalan söylim, biraz oyun oynicam. Ah, oyun yapımcıları da olmalı bu listede! Bir Peter Molyneux olmasaydı, Brian Fargo olmasaydı ne olurduk biz?
Kimseyi bilmem ama ben son derece müteşekkir ve minettarım, kendilerini sanatlarına verdikleri ve bizleri bu sanatı paylaşacak kadar değerli gördükleri için.
Saygılarımla..
-----------------------Zümrüt-ü Anka
Kungfu Fighting'in nağmeleriyle (eheh) coştuğum (ohoo ho hoo...) şu sıralarda (evribadi vaz kunfu faytiin!) gördüğünüz üzere son derece cıvımış durumdayım (dey wör fanki çayna meen...).
Bu da ne demek? Moralmetre dolup taştı demek (in fekt it waz a litıl fıraytıning).
Koza falan demiştim ya. Garip bir paradoks içindeydim. İki ucu boklu değnek şeklindeki (ki bu deyim de bitti yani, alpay erdem bitirdi. kemik'teydi sanırım?) bu garip çıkmazın aslında iki çıkışı vardı. Dandik çıkışa doğru gider gibiyken, önce bir arkadaşın beni ne yaptığımı sorgulamaya itmesi lan?! dedirtti. Sonra bir de çok değerli bir arkadaşla konuştum bir moral bir gaz verdi ki uff.
Buradan Saftrik (kod adın bu olsun mu?:P) arkadaşıma teşekkür etmek istiyorum. Vallahi sağol ya. Çok destekleyici oldu. Bu gazla ben dünyayı ele geçiririm arkadaş. Bu arkadaş aynı zamanda takip ettiğim sayılı (listedeki isimlere kanmayın yarısını hatır niyetine takip ediyorum) deviantlardan birisi. Fotoğraf çekiyor. Aslında hepsini fotoşopta yapıyo ben biliyorum. Kimse o kadar güzel şeyler çekemez. Neyse duymamış olun siz. Adresini geçeyim hemen: http://plejaden.deviantart.com
Bir yerlere yorum yapmıştım zaten sitesinde, tekrarlamak istiyorum. Bir gün de olsa, senin açınla bakmak isterdim dünyaya, neler kaçırıyorum ya da sen ne biçim bir varlıksın görmek için.
Bunun bir de yanında gitar çalan bir tip var. Onun sitesini de izlemeye başladım. Zaten favların hemen hepsi ikisinin sitesinden. Bu gitarcı parçasının adresi de http://melancholica.deviantart.com (garanti yanlış yazdım)
Neyse işte. Böyle birden coşunca birşeyler yazma ihtiyacı hissetim. Hem de saftriğe teşekkür etmeyi istiyordum =)
Sevgilerimle
(bir de telefonla konuştuk bunlarla var ya. off işte budur. kıskananlar olaplüp tabi;))

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home