Kalem, güzel kalem

Cumartesi, Kasım 18, 2006

Trainspotting

Dün akşamüstü saat 17.30'dan sonraydı. Bölümden arkadaşlarla sinema topluluğunun gösterimine gittik. Açıkçası ben bu filmin ismini başka birşeylerle karıştırmıştım, sanırım karıştırdığım film transporter mıymış neymiş, neyse işte, ne olduğunu hiç bilmeden izlemeye başladım..

Önce biraz genel bilgi verelim. Film, 1996'da gösterime girmiş, Akademi ödülüne aday
gösterilmiş, BAFTA almış bir film. Yönetmen Danny Boyle (Shallow Grave, A Life Less Ordinary, The Beach, 28 Days Later, Millions), başrollerimizdeyse Ewan McGregor (Mark Renton), Ewen Bremmer (Spud Murphy), Jonny Lee Miller (Sick Boy), Kevin McKidd (Tommy), Robert Carlyle (Begbie) ve Kelly Macdonald (Dianne). Film Irvine Welsh'in aynı isimli kitabından uyarlama, yazarımız da Mikey Forrester olarak kendini gösteriyor.

Filmin ismi, kitaptan uyarlama olduğu için korunmuş, fakat kitapta bulunan "trainspotting" göndermesi filmde mevcut değil. Aynı şekilde kitaptaki farklı karakterler tarafından anlatılan kısa hikayeler toplamı havası da filmde tüm anlatımı gözlerimize ve Rents'e (Mark Renton) bırakarak filmde korunmamış.

Edinburgh'daki (İskoçya'nın başkenti ve ikinci büyük şehri, UK'nin yedinci en büyük şehri) bir kaç "keş"in hayatına dokunan film, herşeyi rahatsız edercesine ve meydan okurcasına açıkça anlatmasıyla dönem politikacılarını (hatta Amerika senatörlerini) etkileyecek kadar büyük tartışmalara yol açmış.

Filmde dikkati çeken şeylerden biri, kesinlikle ve kesinlikle, İskoç aksanı. Yani "eys a şeyt man" derken "it's all shit man" dediğini anlamak gerçekten pek çok kişi için zorlayıcı olabilir. Tabi biz alt yazı destekli anlıyoruz ama Amerikanlar için seslendirmeler yapılmış. Abartılı bir aksan, gerçi benim hoşuma gitti. Bir tek "Aa, ee" falan diyince bunu ne zaman evet ne zaman hayır anlıyorlar onu çözemedim.

Dikkat ettiyseniz kişisel görüşleri eklemeye başladım. Eh, devam edeyim. Bu film kanımca son derece ağır bir filmdi, ama anlamayı, görmeyi bilene. Requiem For A Dream gibi, ikisini çok yakın bulduğumu söyleyebilirim bu konuda.

Yani diyorum ki, yüzeysel bakınca bu filmden çıkaracağımız şey "uyuşturucu ne kötü ne kaka çok feci cıs uyyyuyuyyuyy" gibi birşeyler olur, Requiem For A Dream'de de öyleydi. Ama biraz düşünüp daha arkasını görmek istersek, film uyuşturudan çok daha fazlasını anlatıyor. Requiem For A Dream'de bunu çocuğun annesini arkaplana koyup uyuşturucuyu ön plandaki katalizör olarak kullanıyordu. Trainspotting'de neredeyse tamamen uyuşturucu var.. Filmin en başını unutmadığınız sürece. Standartlaştırılmaya çalışan hayatı eleştiren bir cümle geçiyor başta; kabaca insanların kendileri olmaktansa, bir hayat, bir çamaşır makinası, bir takım, bir eş, bir ... "seçerek" bununla mutlu olduklarını söylüyor. İşte filmde arkada duran şey de bu. Günlük mutluluklarımızın, sözde "başarı", hedef ve seçimlerimizin aslında kendi çaresizliğimizi, eksikliğimizi, tabir-i caizse ne kadar boş ve anlamsız olduğumuzu saklamak için arkasına saklandığımız kalkanlar ve hatta ötesinde, zamanla onlara bağımlı kaldığımız sözde dayanaklar olduğunu söylüyor.

İşte, Rents'in iş bulup işe başladığı zaman tatmin olduğu gibi, bunlar bize tatmin
sağlıyorlar, bunu da yine doğrudan söylemese de, benim düşüncem, sosyal kabullenmeye ve fiziksel bir bağımlılık olmamasına bağlıyor. Yani uyuşturucu fiziksel olarak da sizi daha fazla almaya iter ve toplumun dışlamasını sağlar. Fakat birşeyler seçerek kuracağınız hayat, fizikse bir bağımlılık değildir ve toplumsal kabullenmeyi de getirir; dolayısıyla tatmin olduğunuza dair sizi kandırır. Matrix'in gerçek olması için öyle bilgisayardır, robottur gerek olmadığını gösteriyor bize: Biz zaten kendi kurduğumuz bu toplum ve medeniyetin gözü kapalı, enerjisi emilen bebekleri olmuşuz, tek fark, buradaki kandırmacada pillere bağlanmamış olmamız, bu da işleri daha kötü yapıyor aslında, zira hiç bir amaca hizmet etmiyoruz.

Buna ek olarak, bir hiciv, bir ironi daha var. Bu iki yönlü aslında. Belki bu biraz daha benim ulaştığım bir sonuç bilemiyorum. Ama filmde Rents negatife geçtikten sonra (uyuşturucuyu bıraktıktan) yine eski arkadaşlarıyla yanyana geliyor. Tommy ve Rents'e bakıyoruz. Eski keş, şimdi temiz; eski temiz şimdi keş. Bu birlikteliklerden benim çıkardığım mesaj şu: Aslında uyuşturucu alarak toplumdan farklı olduğunu düşünen Mark hatalı. Uyuşturucuyla girdiği tripler de yaptığı seçimler. Yani aslında toplumdan o kadar da farklı değil. Şu veya bu marka araba seçmek gibi, uyuşturucu da bir seçim meselesi. Öte yandan dediğim gibi, bu iki yönlü bir durum. İkinci yönü de, kendin olurken de bu seçimleri yaptığın. Yani öyle çok başka yerlere bakmaya gerek yok, acayip şeyler yapmaya da. Sadece ne yaptığının farkında olmak gerekli, ne yaptığını bilmek. Hayat her türlü seçimlerle geçecek, önemli olan bu seçimlere bağlı kalmamak, hayatı amacından saptırmamak.

Her neyse, çok konuşup kafa ütüledim. Dediğim gibi, ağır bir film. Ha son olarak, filmin çeşitli sahnelerini, özellikle başlarını, "fazla" bulanlar olabilir. Ben özellikle Rents'in delüzyonlarında ekrana bakmak istemedim, gerçi kendimi de alamadım, çok gerildim. Filmin başlarında da uyuşturucu ve seks (kelimeyi bilerek kullandım ve cinsellik demedim) üzerine -son derece- açık sahneler var ve filmin hicivsel havasına uygun kaçacak şekilde, bunlar rahatsız edici olacak şekilde tasarlanmış. Zira beraber gittiğimiz arkadaşlardan birisi rahatsız olup çıktı. Bir arkadaşınızı filme götürecekseniz, bu aklınızda bulunsun; biz bilmiyorduk öyle bir garip durum oldu. Neyse ben gideyim.

6 Comments:

  • valla sevgili ne yalan söliim okudum yarısına kadar sonra devam edemedim ama edicem söz :D

    By Blogger çikolatalıkedi, at 7:56 ÖS  

  • Obi abinin şeyini gördük:D(Boş adam yorumu)

    By Blogger revolver, at 3:42 ÖS  

  • eheuheuehue yarıldım revo (boş adam cevabı)

    sen de oku bakiym kedi:p

    By Blogger maelstorm, at 8:32 ÖÖ  

  • Güzel filmdi. Zaten söylenecek herşeyi söylemişsin.

    Dediğin gibi uyuşturucu teması fazla ağır basıyordu. Senin fark ettiğin yanını görmesi zordu. Ama yinede insan göremese bile fark edebiliyordu.

    Uyuşturucu kullanmasa bile onlardan daha berbat bir insan olan şu bar kavgası çıkartan adamı(az önce aşağıdaki monolog için filme baktımda adı begbie imiş) yada asıl adamımızın temiz hayatının hali (fiziksel olmasada yeni bağımlılık hali) ya da asıl adamımızın reşit olmayan kız arkadaşı ya da onların kızının odasından çıkan adamı umursamayan ailesi (Türkiyede olsa ölmüştü değil mi? :)), daha sayabilirim.

    Bunun dışında filmde en çok ilgimi çeken şey asıl adamımız mark'ın begbie ile altılıyı kazandıktan sonra kutlama için gittikleri ar sahnesinde monologu oldu.
    "Bin yıl sonra erkek ve kadın kalmayacak sadece ibneler olacak. Kulağa güzel geliyor" (Saunds gırieeyt tu mii şeklinde söylemesi de ayrı bir hoşluk tabi :)).

    Eklemeden geçemeyeceğim bir diğer şeyde spuds'un sevgilisinin evindeki ufak!! kazası. Tanrım öyle berbat birşey görmemiştim :).

    By Blogger Ragnor, at 1:04 ÖÖ  

  • eheheheh az önce family guy'da stewie pancake bağımlılığı etkisiyle bölümün sonunda filmdeki kriz halusünasyonunu gördü, gülmekten yarıldım. Müzik bile aynıydı pouhauhauahu.

    By Blogger Ragnor, at 9:07 ÖS  

  • evet:D koptum ya hehe

    By Blogger maelstorm, at 10:20 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home