We don't need no education
Sinirliyim. Sinirim gerginliğimden kaynaklanıyor. Gerginlik sebebim sınavlar. Diferansiyel ve Elektrik. Evet, iyi çalışmadım. Hatta son haftaya kadar hiçbişi yapmadım desem yeridir. Tüm hafta böyle geçti ama 5 sınav bu kadar germedi ama 2si gerdi. Niye? Zira birinde hocanın serinini bir önceki dersnde (mat2) sınıftan 3 kişiyi geçirdiğini, kazık sorularıyla ün yaptığını duydum; ki dersin basit soruları bile kolay değil. Diğer hocanınsa ezber sonuçlar istediğini duydum, hatta öyleymiş.
Başlarım ulan. Bu nasıl sistem? Bu nasıl öğretmenlik? Kitapta yazanları tahtaya yazıp kitaptaki soruları sorarak öğretmen mi olunur lan? ÜNİVERSİTE ÖĞRETMENİ OLACAKSIN UTAN UTAN!! Kitapta çözümü olan soruyu çözerken bile hata yapıyor. Ha herkes hata yapar ama bu öyle birşey değil ki! Cenk Hoca var, bak ne güzel adam anlatıyor, notları açık tutup kafa çalıştırarak çözeceğin sorular soruyor. Önceden ödev veriyor. Bu adamın dersinden geçmenin yolu, konuları anlamak. Ne kadar anladıysan ve ne kadar kullanabiliyorsan o kadar geçiyorsun. Amacına ulaşmış. Kuralları ezberlemiyorsun, notlar yanında. Gerçek hayatta olacağı gibi. Sadece bir zaman kısıtlaması var, o da sınav sisteminde kaçınılmaz bir durum.
Zaten sorun orada, sınav sistemi. Sınav nedir ya? Bir insanın anlama yeteneği nasıl böyle sınanır? Diferansiyelden 4 problem verip bunu mu sınayacak? Diferansiyelden sınav niye oluyoruz ki? Kuralları niye ezberliyoruz? Yarın öbürgün bu denklemler karşıma çıkınca, psikopat değilsem, açar kitabı bakarım. Ne zaman ne yapılacağı yazıyor. Kurallardan bahset, sonra bunun benim bölümümde nasıl kullanımı olduğunu anlat, sonra genel bilgi ver; ne bileyim matematik kültür aşıla biraz be adam! Varsa yoksa dx dy işlem.
Her ders için geçerli. Kanımca en doğru sistem, İLKOKULDAN başlayarak, pratik projelerin uygulanması. Kendi bölümümde, bir otomata dersi için belki bu karmaşık bir sistem kurmak olabilir; bir diferansiyel denklem dersi için belli bir yöntemin araştırılamsı olabilir; bir algoritma ve programlama için, karmaşık bir problem olabilir... Ortaokul-lise için, ne bileyim, Tarih ve coğrafya için araştırmalar olabilir, dönem ödevi dediğimiz halt. Sonra sene (boyunca ve )sonunda bunlar kontrol edilir falan filan.
Tabi 13123 kişilik sınıfta olmaz bu iş! Ne diye 12313 kişi alıyorsunuz bölüme ne mantıkla ya?! Kaliteyi düşürüyorsunuz, sonra öğrencilerden şikayet ediyorsunuz! Ne bekliyorsunuz?! Kaliteli eleman sayısı her zaman azdır. Dolayısıyla 50 yerine 100 kişi alırsanız kaliteli kişideki artış, zaten fazla başlayıp yükselerek artan kalitesiz adam sayısını ezer geçer. Sonra ne olur? Kaliteli adamın da anlamı kalmaz arada.
Bir de çan sistemi getirmişleer oooooh. Kebap. Öğrenciler kafayı yesinler, hocalar rahat. Hocaların tek tek suçu yok, bu sisteme karşı koymamak dışında tabi; sonuçta bu kararlar daha "yüksek koltuklar" tarafından veriliyor ki güzel ülkemde (belki tüm dünyada, bilmiyorum) o koltuklar yükseldikçe amacından sapıp duruyor, e normaldir, aşağıya baktıklarında o sisin, bulutların aşağısından göremezler tabi.
13123 tane hiç biri bir işe yaramayan üniversiteyi saymıyorum bile. Üniversiteli olmak derslere girmekle olmuyor, ünivesiteden gerçekten başarılı çıkmak 4.0 ortalamayla olmuyor, bunu anlamak lazım. Üniversite gibi bir kurumu ayaklara düşüren zihniyeti kınıyorum.
Ha bir de kantinimiz var. Kantin evet. EGE ÜNİVERSİTESİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ kantini. Kantin bildiğin. Kantin bile değil. İlkokulda daha büyük ve daha güzel bir kantinimiz vardı. Kıç kadar bir yer, 5 tane masa var. Ege Üniversitesi dersin birşey sanırsın.
Binaya hiç değinmiyorum. Dışı özenti bir tuğla kaplama, içerisi zevksiz boyanmış, hastaneden ya da herhangi vasat bir devlet kurumundan farkı yok. Ulan İzmir'desiniz, Ege Üniversitesinin bir fakültesi burası. Yok kardeşim yok. Nato mermer nato kafa. Bul bi mimar, yap bi bina. Hadi ona para bulamadın, bir iç mimar bul, bir dekoratör bir şeyler bul. Onu da bulamadın, öğrenciler arasında referandum ve yarışmalar düzenle. Sönük boyanmış duvarlı bir fakülten olmasın ya. Evimdeki panom bin basar. Duvarlar bomboş ööle boya. Küfredicem ya. Hadi hiç birşey koymadın, düzgün renk boyamadın, o zaman git bölümde çekilmiş resimler, bilgisayarla ilgili resimler, yazılar as. Bu bölüm Türkiye'de bilgisayarın ilk gelip geliştirildiği yerlerden. Ama sadece hocaların anılarında.. ki o hocalar da yavaş yavaş çekip gidiyorlar gördüğümüz kadarıyla.
Derslerden devam edeyim. İTÜ'de okudum 2 yıl biliyorsunuz. İkinci sınıfta bile teknik olmayan seçmeli dersler alabilmiştim, zaten yanlış hatırlamıyorsam, kredi kadar almak mümküdü, değilse bile, 4 yıl boyunca bir kaç tane alıyorsun. Nedir bunlar? Sosyoloji olur, politika olur, felsefe olur, tarih olur, ekonomi olur, mitoloji olur... Kİ bu okul İTÜ'ydü, yani bu derslerin hocaları yoktu, dışarıdan geliyordu. Ege'de ise, bunlara ekleyebileceğim sanat tarihi, genel sanat, sinema/TV, edebiyat, argekoloji vsvsvsvsvs zilyon tane bölüm var, yetmedi Dokuz Eylül var. Yani hoca bulmak zor değil. Bilgisayar Mühendisliğinde seçmeli mühendislik dışı dersleri sayayım: Bilgisayar ve Toplum, Pazarlama, Halkla İlişkiler, İş Hukuku, Siyasi Tarih, İnsan Kaynakları Yönetimi, Ekonomi.
Bir tane iş hayatı dışına sarkan ders yok. Ha Siyasi Tarih var o kadar. Bunlar da sadece bölüm içinde alındığından, çoğunluk ne seçerse onu almak zorundasınız yani gerçek bir seçim söz konusu değil. Ekleyeyim, bunlar dördüncü sınıf dersleri. Oraya kadar birşey yok (zorunlu olan Türk Dili ve Tarih derslerini saymıyorum, onlar zaten ilkokuldan beri baş belası).
Sonra efendim, bilgisayar mühendisleri neden asosyal, neden ezik, neden arkaplanda? İşte bu yüzden! Ege Üniversitesi bilgisayar mühendisliğine yontulmuş giren odun çıkar lan! Şuraya bak. Sonra vikvik.
Ne zamandır bunları yazmak istiyordum, rahatladım. Bölümden Cenk Erdur ve Aybars Uğur isimli hocalarımız var, ikisinin gözümde yeri yüksek, geri kalanların çok değişken. Sanırım genel olarak da bu böyle.
Neyse, yeter bu kadar. Bunu yazarken tabi ki Another Brick in the Wall dinliyordum. Lord Xas'la The Wall'daki gibi okula dalma planları yapmadık değil.
Başlarım ulan. Bu nasıl sistem? Bu nasıl öğretmenlik? Kitapta yazanları tahtaya yazıp kitaptaki soruları sorarak öğretmen mi olunur lan? ÜNİVERSİTE ÖĞRETMENİ OLACAKSIN UTAN UTAN!! Kitapta çözümü olan soruyu çözerken bile hata yapıyor. Ha herkes hata yapar ama bu öyle birşey değil ki! Cenk Hoca var, bak ne güzel adam anlatıyor, notları açık tutup kafa çalıştırarak çözeceğin sorular soruyor. Önceden ödev veriyor. Bu adamın dersinden geçmenin yolu, konuları anlamak. Ne kadar anladıysan ve ne kadar kullanabiliyorsan o kadar geçiyorsun. Amacına ulaşmış. Kuralları ezberlemiyorsun, notlar yanında. Gerçek hayatta olacağı gibi. Sadece bir zaman kısıtlaması var, o da sınav sisteminde kaçınılmaz bir durum.
Zaten sorun orada, sınav sistemi. Sınav nedir ya? Bir insanın anlama yeteneği nasıl böyle sınanır? Diferansiyelden 4 problem verip bunu mu sınayacak? Diferansiyelden sınav niye oluyoruz ki? Kuralları niye ezberliyoruz? Yarın öbürgün bu denklemler karşıma çıkınca, psikopat değilsem, açar kitabı bakarım. Ne zaman ne yapılacağı yazıyor. Kurallardan bahset, sonra bunun benim bölümümde nasıl kullanımı olduğunu anlat, sonra genel bilgi ver; ne bileyim matematik kültür aşıla biraz be adam! Varsa yoksa dx dy işlem.
Her ders için geçerli. Kanımca en doğru sistem, İLKOKULDAN başlayarak, pratik projelerin uygulanması. Kendi bölümümde, bir otomata dersi için belki bu karmaşık bir sistem kurmak olabilir; bir diferansiyel denklem dersi için belli bir yöntemin araştırılamsı olabilir; bir algoritma ve programlama için, karmaşık bir problem olabilir... Ortaokul-lise için, ne bileyim, Tarih ve coğrafya için araştırmalar olabilir, dönem ödevi dediğimiz halt. Sonra sene (boyunca ve )sonunda bunlar kontrol edilir falan filan.
Tabi 13123 kişilik sınıfta olmaz bu iş! Ne diye 12313 kişi alıyorsunuz bölüme ne mantıkla ya?! Kaliteyi düşürüyorsunuz, sonra öğrencilerden şikayet ediyorsunuz! Ne bekliyorsunuz?! Kaliteli eleman sayısı her zaman azdır. Dolayısıyla 50 yerine 100 kişi alırsanız kaliteli kişideki artış, zaten fazla başlayıp yükselerek artan kalitesiz adam sayısını ezer geçer. Sonra ne olur? Kaliteli adamın da anlamı kalmaz arada.
Bir de çan sistemi getirmişleer oooooh. Kebap. Öğrenciler kafayı yesinler, hocalar rahat. Hocaların tek tek suçu yok, bu sisteme karşı koymamak dışında tabi; sonuçta bu kararlar daha "yüksek koltuklar" tarafından veriliyor ki güzel ülkemde (belki tüm dünyada, bilmiyorum) o koltuklar yükseldikçe amacından sapıp duruyor, e normaldir, aşağıya baktıklarında o sisin, bulutların aşağısından göremezler tabi.
13123 tane hiç biri bir işe yaramayan üniversiteyi saymıyorum bile. Üniversiteli olmak derslere girmekle olmuyor, ünivesiteden gerçekten başarılı çıkmak 4.0 ortalamayla olmuyor, bunu anlamak lazım. Üniversite gibi bir kurumu ayaklara düşüren zihniyeti kınıyorum.
Ha bir de kantinimiz var. Kantin evet. EGE ÜNİVERSİTESİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ kantini. Kantin bildiğin. Kantin bile değil. İlkokulda daha büyük ve daha güzel bir kantinimiz vardı. Kıç kadar bir yer, 5 tane masa var. Ege Üniversitesi dersin birşey sanırsın.
Binaya hiç değinmiyorum. Dışı özenti bir tuğla kaplama, içerisi zevksiz boyanmış, hastaneden ya da herhangi vasat bir devlet kurumundan farkı yok. Ulan İzmir'desiniz, Ege Üniversitesinin bir fakültesi burası. Yok kardeşim yok. Nato mermer nato kafa. Bul bi mimar, yap bi bina. Hadi ona para bulamadın, bir iç mimar bul, bir dekoratör bir şeyler bul. Onu da bulamadın, öğrenciler arasında referandum ve yarışmalar düzenle. Sönük boyanmış duvarlı bir fakülten olmasın ya. Evimdeki panom bin basar. Duvarlar bomboş ööle boya. Küfredicem ya. Hadi hiç birşey koymadın, düzgün renk boyamadın, o zaman git bölümde çekilmiş resimler, bilgisayarla ilgili resimler, yazılar as. Bu bölüm Türkiye'de bilgisayarın ilk gelip geliştirildiği yerlerden. Ama sadece hocaların anılarında.. ki o hocalar da yavaş yavaş çekip gidiyorlar gördüğümüz kadarıyla.
Derslerden devam edeyim. İTÜ'de okudum 2 yıl biliyorsunuz. İkinci sınıfta bile teknik olmayan seçmeli dersler alabilmiştim, zaten yanlış hatırlamıyorsam, kredi kadar almak mümküdü, değilse bile, 4 yıl boyunca bir kaç tane alıyorsun. Nedir bunlar? Sosyoloji olur, politika olur, felsefe olur, tarih olur, ekonomi olur, mitoloji olur... Kİ bu okul İTÜ'ydü, yani bu derslerin hocaları yoktu, dışarıdan geliyordu. Ege'de ise, bunlara ekleyebileceğim sanat tarihi, genel sanat, sinema/TV, edebiyat, argekoloji vsvsvsvsvs zilyon tane bölüm var, yetmedi Dokuz Eylül var. Yani hoca bulmak zor değil. Bilgisayar Mühendisliğinde seçmeli mühendislik dışı dersleri sayayım: Bilgisayar ve Toplum, Pazarlama, Halkla İlişkiler, İş Hukuku, Siyasi Tarih, İnsan Kaynakları Yönetimi, Ekonomi.
Bir tane iş hayatı dışına sarkan ders yok. Ha Siyasi Tarih var o kadar. Bunlar da sadece bölüm içinde alındığından, çoğunluk ne seçerse onu almak zorundasınız yani gerçek bir seçim söz konusu değil. Ekleyeyim, bunlar dördüncü sınıf dersleri. Oraya kadar birşey yok (zorunlu olan Türk Dili ve Tarih derslerini saymıyorum, onlar zaten ilkokuldan beri baş belası).
Sonra efendim, bilgisayar mühendisleri neden asosyal, neden ezik, neden arkaplanda? İşte bu yüzden! Ege Üniversitesi bilgisayar mühendisliğine yontulmuş giren odun çıkar lan! Şuraya bak. Sonra vikvik.
Ne zamandır bunları yazmak istiyordum, rahatladım. Bölümden Cenk Erdur ve Aybars Uğur isimli hocalarımız var, ikisinin gözümde yeri yüksek, geri kalanların çok değişken. Sanırım genel olarak da bu böyle.
Neyse, yeter bu kadar. Bunu yazarken tabi ki Another Brick in the Wall dinliyordum. Lord Xas'la The Wall'daki gibi okula dalma planları yapmadık değil.
3 Comments:
baştan sona katılıyorum bu yazıya, altına imzamı atarım.
hmm babama okutayım bunu ben.
(bunlarıda az önce sana söyledim di mi? :))
By Ragnor, at 1:29 ÖÖ
hımm evet 2. sınıftayken bende tepkiliydim çok o neden bu neden hörö hörö olmaz öyle diye. bölümün kişi sayısından, öğretmen kalitesinden şundan bundan şikayet... evet haklısın çoğunda ama biraz olsun derine indiğin zaman altından öyle çok neden çıkıyor ki bi an neye uğradığını şaşırıyorsun. yazıyı bi anda okudum şimdi cevap ya da yorum yazmaya kalksam paragraf paragraf okuyup senin yazın kadar belki de daha fazla yazı çıkar.
aslında bu durumun en büyük çözümü şudur ki, türk halkının büyük çoğunluğunu kısırlaştıracaksın ve doğal ölümleri bekleyeceksin. olmadı belli noktalara güzel güzel bombalar atıp sayıyı azaltacaksın (bak bu daha etkin:))
artık devlet üniversitesi diye bir şey kalmıyor yavaş yavaş, düzgün güzel eğitim için herkesin parayla birbirinin önüne geçeceği günler yakındır (en büyük kanıt bölümümüzün en kalite hocaları olan şaban eren ve ahmet kaşlı'nın özel üniversiteye geçmiş olmasıdır). çok şey var söylenecek ama yapılması gereken çok daha fazla şey var. o yüzden en azından bölümümü seviyorum diyebiliyoruz, en azından Türkiye güzel ülke diyebildiğimiz gibi...
By Adsız, at 5:29 ÖS
guzel resım
By Batu, at 12:54 ÖS
Yorum Gönder
<< Home