Kalem, güzel kalem

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Atatürk, Milliyetçilik ve belki bir iki şey daha

Televizyondur, gazetedir, etraftaki insanlardır.. Yükselmeye başlayan yeni "milliyetçilik" akımını farketmişsinizdir. "Atatürk'ün çizdiği yolda", "Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet için"; bu akımın yoldaşları (ima yok) çeşitli eylemlerde bulunuyorlar. Dilin, kültürün korunmasından, ülkenin iç işlerine karışılmasına duyulan rahatsızlığa kadar değişiyor.

Dilin ve kültürün yozlaşmasına, bozulmasına karşı koyulan tepkiyi anlıyorum ve saygı duyuyorum. Bariz bir şekilde dışarıdan müdahale var. Bunun ne ilk örneği biziz, ne de son olacağız. O yüzden bir an önce uyanıp kendimize gelmeliyiz.

Aynı şekilde dışarıdan kararlarımıza verilen tepkilerle karışılması durumu da rahatsızlık verici. Cumhuriyet gazetesinin biraz fazla "gaza gelerek" reklamında kullandığı, ancak yine de haklı ve doğru olan, durum da cabası (arapça gibi duran yeşil bir yazı, tersten "Tehlikenin farkında mısınız" gibi birşey yazıyor).


Peki bu durumlara karşı koymanın yolu bugün yapılan mıdır?
Ne yapılıyor diye sormalı. Ben kendi adıma gördüğümü söyleyeyim. X partisi (kim oldukları belli), her yere afişler asıyor. Amerika gebersin, hepsi sürünsün köpekler, onların mallarını almayın, onları ülkenize almayın, onları adamdan saymayın.

Peki, diyelim ki bunu yaptık. Yarın birden Amerika, Türkiye'den çekildi, tüm borcunu sildi ve Amerikan malları Türkiye'den ayrıldı. Şimdi ne olacak? X partisi ona hayır buna hayır demekten başka birşey yapmıyor gibi görünüyor. Neye evet? Nasıl gelişeceğiz? Falanca rejim gelince mi?
Tamam, o rejimi de getirdik. Şimdi ne olacak? Evet? Nedir olayımız? Amacımız nedir? Planımız nedir?

Bu sorulara cevap yok. Soran yok. Açıklayan yok. Bir partinin beni kendine çekmesi için neye karşı olduğunu değil, neyin yanında olduğunu anlatması lazım. Şimdi birileri bu lafımı çarpıtıp, "ne yani bu adamlara izin mi verelim" demesin. Ben demiyorum ki dışarıdan gelen ülkeler girsinler bizi bir güzel sömürsünler.

Biz daha bir asır geçmemiş üzerinden, böyle bir durumdan kurtulmuşuz. Niye böyle saçmasapan havalara bürünülüyor da o günlerden ders alınmıyor? Atatürk işine "ben bu itilaf devletlerinin var yaaa" diyerek mi başladı? Hayır, Atatürk'ün arkasına sığınıp lafımı güçlendirmek istemiyorum. Ama basit mantık ve tarih bilgisi böyle zamanlarda işe yarar. Atatürk önce insanları topladı ve bağımsızlığı hedefledi. Askeri bağımsızlıktan sonra kültürel ve ekonomik bağımsızlık için işlere başladı. Bunu ülkenin gelişimi için yaptı, diğer ülkelere nispet olsun diye değil. Başarıya da ulaştı. Niye bundan ders alınmıyor siyasi hareketlenmelerde? Bu kişilerin samimiyetinden şüphe duyulmasını sağlıyor kanımca, hepsi bu.

Gelelim dil ve kültür korumacılarına. Bunların büyük bir kısmı on, yirmi, elli, yüz yıl öncenin kültürel halini, dilini alıp "ahanda bunu yaşayacaksınız, budur bizim kültürümüz" diye hareketleniyor. Ne yapıyorsunuz siz? Kültür nedir? Dil nedir? Yahu kalem değil ki bu, değiştiresin. Kültür ve dil zorla yayılmaz. Yayılsa da anlamı olmaz. Bunun örneği de gayet barizdir.
Dil ve kültür nasıl bozuluyor? Dışarıdan biri gelip ALIN LAN ŞUNLARI YAPACAKSINIZ BU KELİMELERİ KULLANACAKSINIZ ARTIK!!! diye bağırıyor mu? Bilakis, o kadar tatlı dille, o kadar göstermeden yapılıyor ki. Önce bu hamleler günümüz değerlerine uyduruluyor, sonra zamanla kültür ve dil günümüz değerlerine kaymaya başlıyor. Bu kurnazca yaklaşıma karşı bizden birileri bağırsa da çağırsa da hiçbir işe yaramaz.
Kültür ve dil canlı varlıklardır, onları kimse gerçekten yönlendiremez, zamanla değişirler. Önemli olan insanların şu veya bu kelimeyi kullanması değil, bilinçli olması. Önemli olan insanın elli yıl önceyle aynı hayatı yaşaması değil. Kaldı ki, özümüz nedir? Var mı böyle bir öz? Cumhuriyet dönemi midir özümüz, Osmanlı mıdır, Selçuk mudur, Bizans mıdır (hööö demeyin, bu topraklarda uzun süre etkisi oldu, pek çoğumuzun kanında Bizans kanı da akıyordur az ya da çok), Hitit midir, Orta Asya mıdır, İslam mıdır?? Kanımca hiçbiri ve hepsidir. Hepsinden belli ölçülerdendir. Hatta kanımca değil, bu böyledir. Kültürümüzü gerçekten incelerseniz böyle olduğunu görürsünüz. Hiç ummadığınız bayramlar, töreler hiç ummadığınız bir kökene dayanmaktadır. Dile gelince, dil de kültürle beraber gelişir; etle tırnak gibidir ikisi.

Her neyse, demem o ki, kültür veya dil öyle belli bir öze sahip değildir. Bütünüyle gelişen ve değişen kavramlardır.

O yüzden bizim kültürümüz budur, bunu yaşayın demektense, gerçekten kültürümüzün dayanadığı HER NOKTAYI anlatmamız gerekir. Halikarnas Balıkçısı'nın okuduğum bir iki kitabında öğrendiğim bir kaç şey bende bu bilinci uyandırdı. Gelişip oturmadı, ama uyandı. Şunu anladım ki, kültür öyle basit birşey değil. İnsanın kendini bozulmadan kurtarması için, koruduğu şeyi bilmesi lazım. Zaten kültür koruması öyle savaş gibi olmaz. İnsan ne olduğunun farkına bir kez vardı mı, artık otomatik olarak savunmasını koyar. Ama işte, kendimizi sadece Turanla sınırlarsak, kendimizi bilmiş olmayız.

İki nokta için de şu an önümüzdeki en büyük engel kanımca devlet. Evet, devlet. Bir milli görüşten yoksun, geleceğe bakışı olmayan, kültürüne sahip çıkmayan, sanattan anlamayan bir devlet. Hayır, bu sadece günümüz iktidarı için değil. Bu iktidar ayrı bir vaka, orası ayrı. Ancak yok. Ne bir bilimsel amaç, ne bir sanatsal bakış, ne bir geleceğe bakış.. Nadiren ülkeyi düşünen birileri çıkıyor, onlar da kürsüden indiriliyorlar zaten. Ve yine gününü kurtarmaya çalışan, ülkenin ve halkın kanını emen; bu hareketleriyle halkı da ne olduğunu bilmeyen ve günü kurtarmaya çalışan bir insan sürüsüne çeviren ve hatta insanlıktan çıkmaya zorlayan birileri geliyor başa.
Nereye kadar böyle gider bilmiyorum. Ama birileri birşey yapmazsa, ciddi birşeyler yapmazsa, kendimizi zorlu bir varoluş mücadelesinin ortasında bulabiliriz.

Bitiriyordum aklıma geldi. Bir kısmı bunu istiyor yahu. Adam savaş çıksın da adam öldüreyim şu şerefizlere gösterelim diyor. Her Türk asker doğar ya, muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut ya. O açıdan. Sinirlendim.

Ulan beyinsiz. Ulan salak. Savaş bu ülkeye neler getirdi, bu ülkeden neler götürdü bir baksana sen! Muhtaç olduğun kudret savaştan başka şeyler içinde var, niye Atatürk'ün "En hakiki mürşit, ilimdir, irfandır" sözünü de düşünmüyorsun? Nasıl Atatürkçüsün sen ki "Yurtta sulh, cihanda sulh." lafını böyle çöpe atıyorsun! Atatürk, savaşın hemen ardından, daha saatler önce onu ve askerlerini, kardeşlerini öldürmeye çalışan ülkenin bayrağını yerden alırken sen nasıl savaşta bile olmadığın bir ülkenin bayrağını yakarsın da kendini Atatürkçü sayarsın bre gerzek!

Çok sinirlendim. Susuyorum, siz anladınız.

Cuma, Nisan 14, 2006

Bu bir kaçık! Bu bir zombi! Bu.. bu... ..maelstorm?

Fakat bu.. bu benim!
Yahu bir baktım tam ondokuzyılikiyüzyetmişbeşgünkırkikidakika ve on saniyedir yazmamışım blog'uma. E ne anladım ben o blogdan dedim ve hemen oturdum.
Evi toparlamam gerektiğinden ve çay koyup kahvaltı etmeyi istediğimden bu yazı kısa ve bir şey anlatmayan bir yazı olacak. Ama şöyle diyeyim, dönüşüm muhteşem olacak.

Nasıl gaz di mi? Kesin bırakıcam yine:p

Şaka bir yana, artık bir düzen moduna geçmeyi planlıyorum. Umarım işe yarar. Bir de saçım açılıp ensemi dürtüklemese. Neyse ben bu yazıyı bitirip saçımı toplayayım, siz de işinize gücünüze bakın.
Saygılar sevgiler.

Özlemişim bre.